Risilience Çevresel Analitik Kıdemli Başkan Yardımcısı Scott Kelly, iklim krizinin moda sektörü için sadece çevresel değil aynı zamanda ticari bir sorun olduğunu belirtirken bu durumun en net olarak tedarik zincirlerinde görüldüğünü kaydetti.
Pakistan’da sular altındaki pamuk tarlalarından ısıdan etkilenen fabrikalara kadar bakıldığında etkilerin artık teorik olmadığı görülüyor. Bu etkiler de fiyatları ve kârlılığı etkiliyor. Oysa birçok moda markası dönüştürülmüş kumaş ve karbon taahhütlerini öne çıkarırken, tedarik zincirlerini hala göz ardı ediyor. Net sıfır emisyon senaryosunda bile, kazancın %27’si tehlike altında. Ton başına 50 Euro karbon fiyatı nedeniyle giysi başına maliyetlerin %6 artması bekleniyor.
Moda sektörünün maliyet ve verimlilik için optimize edildiğini söyleyen Kelly, uzun süredir tedariğin genellikle az sayıda tedarikçiye dayandığını, yedeklemenin sınırlı olduğunu, “tam zamanında” anlayışının hâkim olduğunu ifade ederken, değişken ve ısınan bir dünyada ise bunların bir işe yaramayacağını belirtiyor. Dakka, Hanoi, Ho Chi Minh City, Phnom Penh ve Karaçi’deki hazır giyim işçileri güvensiz sıcaklıklarla karşı karşıya. Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından belirlenen fiziksel çalışma eşiğinin üzerinde olan sıcaklığın 30,5° C’yi aştığı gün sayısı %42 artmış durumda. Bu sıcaklığın üretkenliği dramatik bir şekilde düşürdüğü belirtilirken, 3° C’lik bir sıcaklık artışı durumda Bangladeş’te iş gücü verimliliğinin %46 düşeceği tahmin ediliyor.
Bir zamanlar sektörün bel kemiği olan pamuk da daha az güvenilir hale gelirken, iklim kaynaklı elektrik kesintileri fabrikaları kapatıyor, dağıtım merkezlerini felç ediyor. Hindistan ve Çin gibi tekstil merkezlerinde artan su stresi ise, uzun vadeli kesintileri daha da derinleştirme tehdidi yaratıyor.
Moda sektöründe emisyonların %95’i tedarik zincirinden yani Scope 3 emisyonlarından kaynaklanıyor. Markaların çoğu ise bu emisyonları raporlamıyor. Sustainable Apparel Coalition’a göre, moda şirketlerinin yalnızca %23’ü satın alınan mal ve hizmetlerden kaynaklanan emisyonları açıklıyor.
Önde gelen şirketler, iklim riskini kurumsal stratejilerine entegre ederken şunlara dikkat etmekte:
İleri görüşlü şirketler, şimdiden iklim ve doğa çözümlerine ortak yatırım yapıyor, tedarikçilerin iyileştirmeleri finanse etmesine yardım ediyor, coğrafi risk verileri topluyor ve iklim değişikliğinin işlerine neler yapabileceğine hazırlanıyorlar.
Sektör döngüsellik üzerine söylemler kurmasına rağmen, veriler bir başka gerçeği daha ortaya koyuyor: küresel ölçekte tekstil liflerinin %1’inden azı yeniden giysi üretiminde kullanılabiliyor. Bu oran son 10 yılda hiç değişmedi. Geri dönüştürülen içeriklerin büyük kısmı eski kıyafetlerden değil, PET (polietilen tereftalat) şişelerden geliyor ve bu da toplam lifi ihtiyacının yalnızca %7,9’unu karşılıyor. Bu arada, fosil bazlı sentetikler hâlâ küresel lif üretiminin yaklaşık %60’ını oluşturuyor ve bu payın artması bekleniyor. Sözde sürdürülebilirlik eylemlerinin çoğu, kötü bir malzemenin başka bir kötü alternatifle yer değiştirmesinden ibaret kalıyor.
Risilience analizlerine göre mevcut şekilde işlerin devam etmesi halinde hazır giyim sektöründe emisyonlar %50 artacak.